25 Nisan 2016 Pazartesi

Bir Adam Yaratmak-Necip Fazıl KISAKÜREK

Kitapların ön sözünü okur musunuz? Ben ön söz okumayı çok severim. Hatta kitabı elime aldığımda önce o ilk sayfadaki ISBN e kadar incelerim.Pek akıl karı değil farkındayım ama kitabın basım yılını,nerede basıldığını,kaçıncı basım olduğunu bilirsem kitap ete kemiğe bürünüyor adeta benim için.Yazarın hayatını okumak ise ayrı bir keyif veriyor bana.Okuduğu okullara bakıyorum.İlk kitabını yazdığında kaç yaşında olduğuna bakarken hayallere dalıyorum.Hani ilk kitabını geç bir yaşta yazmışsa içime bir umut doğuyor.Belki ilerde ben de yazabilirim diye.

Ön sözü okurken yazarın kitabı yazma sürecine dahil olurum. Kitabın yazılma fikri nasıl ortaya çıkmış,yazarken nelerden yararlanılmış,bunlar mühim.Ama “Bir Adam Yaratmak” kitabının ön sözünü okuyunca keşke okumasaydım dedim.Ön sözde yazar,kitapta vermeye çalıştığı fikirleri,satır aralarında anlamamız gereken düşünceleri ,imaları açıkça yazmış.Bence edebiyat gizemli bir kapı gibi.Sadece bu gizemi çözmeye çalışan açabilmeli kapıyı ve hak eden girmeli içeri.

Gelelim kitaba;
Bu bir roman değil. Piyes türünde yazılmış.Piyes okuması zor bir yazın türü bence.Diyelim ki yazar karakterin acı çektiğini ya da hüzünlü olduğunu anlatacak.Bir romanda yazar;
“Bütün dünyanın yükü omuzlarında gibi  eğilmiş, gözlerinden geçen hüznü saklamaya çalışarak her şey buraya kadarmış diyordu.” derken piyeste ise yazar;
Önce parantez içinde mekanın ve karakterin fiziksel özelliklerini o anki duruşunu tasvir eder. Sonra karaktere söyletmek istediği cümleyi söyletir.
Bu durumda siz önce parantez içini okur ve gözünüzde canlandırmaya çalışırsınız. Sonra karakterin cümlesini okuyup hayalinizde birleştirirsiniz.Ya da kısa yolu tercih edip parantez içlerini hiç okumazsınız.Bu durumda eserin ne kadar derinine inebileceğiniz meçhuldür.

Yani piyes okumak zordur ama yazmak daha da zor olsa gerek.
Necip Fazıl’ın piyesinin kahramanı Husrev bir piyes yazarıdır. Kendini incir ağacına asan bir adamı konu eden bir piyes yazar Husrev. Husrev’ in yazdığı piyesteki kahraman, babasının kendisini astığı incir ağacına asıyor kendini.Bir kaza sonucunda annesini öldürünce intihar fikri yerleşiyor beynine.Bu bana  “Inception” filmini hatırlattı.Küçücük bir fikrin insan beynine yerleştikten sonra neler olabileceğine dair bir film.

Husrev yazdığı piyes hakkında arkadaşlarıyla konuşurken, tabancayla kazara birini öldürmenin ne kadar mümkün olabileceğini tartışırlar. Husrev olayı canlandırarak mümkünlüğünü kanıtlamaya çalışır. Bu esnada kazara halasının kızı Selma’yı öldürür. Ve Husrev içinden bir türlü çıkamadığı dipsiz bir kuyuya düşer.

“Eserimi niçin yazdım? Onu öldürmek için mi?Onu niçin öldürdüm?Eserimi yazdığım için mi?” Bu kısır döngüden kurtulamaz.Aklı başında görünen bir insanın adım adım deliliğe yaklaşmasını adeta yaşatıyor bize yazar.40 yıldır sorgulamadığı her şeyi sorgular hale geliyor Husrev.Bu kazayla gözünden bir perde kalkıyor sanki.Nasıl yaratıldığımı anlamak için bir adam yaratmaya kalkmamalıydım diyor.İlginçtir ki Husrev hayatı sorgulamaya başladıkça deliriyor.Düşündükçe aklını kaybediyor.

Yazar olmanın belki de en güzel yanlarından biri söyleyemediğin şeyleri kitabında kahramanlara söyletebilmek olsa gerek. Piyeste şöyle bir replik var:
Husrev:Osman
Osman:Buyurun beyim
Husrev:Allah var mı?
Osman: (Korkmuş incinmiş) Elbette var, elbette var.
HUSREV - Ne biliyorsun?
OSMAN - (Adeta isyankâr) Bilmez miyim? Biliyorum.
HUSREV - Göster öyleyse!
OSMAN - Gösteremem. Fakat var.
HUSREV - Osman! Ben de gösteremem. Fakat bence de var. (Bir an, başı teessürle göğsüne düşen Osman'a bakar.) Sorsana niçin diye?
 OSMAN - (Hıçkırıklı) Niçin efendim?
 HUSREV - Görünmediği için. Görünen şeylerden olmadığı için.

Necip Fazıl piyesinde Allah’ın varlığını sorguluyor. Bir dönem sağcıların (ki sağcı=Müslüman olduğu dönemler) idolü bir yazar eserinde Allah var mı diyor. Adil olmak adına hemen belirtelim o dönem solcular Necip Fazıl okumazken sağcılar da Nazım Hikmet okumuyorlar.İki taraf da büyük bir yazarı tanıma fırsatından mahrum kalmışlar.Hala bu tür ön yargılar devam etse de etkisi daha az artık.Yazarın kimliğine odaklanınca yazılanları kaçıracağını bilen bir nesiliz bence( ya da olması gerekeni varmış gibi algılıyorum ben).  Biz biliyoruz ki yazarı etiketlersek büyük resmi göremeyiz. Küçük bir çerçevenin içinde dolaşıp kendimizi kandırırız.

Zaten bence  müziğin, dansın, resmin; dini, ırkı olmadığı gibi edebiyatın da dini, ırkı yok.Hatta kelimelerin dili de yok.Önemli olan kelimelerin size hissettirdikleridir. Önemli olan okuduğumuz kelimelerin ruhumuzda bıraktığı izlerdir.Sevinç, herkes için sevinçtir.Acı, herkes için acıdır.Duygular evrenseldir.

Neyse konuyu dağıttım kitaba dönelim. Kitabın sonunda eserin yazılış hikâyesi var. Necip Fazıl 1935’te “Tohum” adlı bir piyes yazar. Edebiyat çevresi çok beğense de izleyicisi az olur. Bunun üzerine yazarımız her kesimi bir araya getirecek kendi deyimiyle seyirciyi fiziki acıya boğacak bir piyes yazmaya karar verir. Ortaya “Bir Adam Yaratmak” çıkar. Çok daha başarılı olur. Muhsin Ertuğrul’un oynadığı piyes gün geçtikçe daha çok izlenir. Neden mi?Çünkü piyeste Husrev’in yaşadığı acı anlatılmıştır ve duygular evrenseldir.Herkesi etkisi altına alır.

Doğrusu Muhsin Ertuğrul’dan canlı olarak izlemek isterdim piyesi.1978 yılında televizyon filmi olarak çekilmiş. 1994 yılında ise İstanbul Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiş.Televizyon filmi olarak değil ama tiyatro olarak muhakkak izlemek istiyorum.

Son söz; bu piyes muhakkak okunmalı.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder