27 Temmuz 2016 Çarşamba

Dünyanın İlk Günü - Beyazıt AKMAN

           Uzun zaman kitaplığımda okunmak için bekledi Dünyanın İlk Günü.Yazarın ilk kitabı olması sebebiyle beklentimi de yüksek tutmamıştım. Hep daha okunmaya değer olduğunu düşündüğüm kitaplar girdi araya.Şimdi ise gecenin üçünde hayretler içinde bakıyorum bitirdiğim kitaba.

Kitabın ana temasında İstanbul’un Fethi var. Arka plan ise oldukça ayrıntılı.
Hayatta kalabilmek için yaşadığı şehri ve ilk aşkını bırakmak zorunda kalan Alexander’ın, Yeniçeri İskender olma serüveninde,yeniçerilerin giysilerinden çalışma talimlerine kadar bilgi sahibi oluyoruz.Ve tabi Osmanlının askeri düzenine,devşirmelerin eğitimine hayran kalıyoruz.

Venedikli elçi(elçiden ziyade seyyah demeli belki de)Alberti Balbi sayesinde ise Osmanlının çok uluslu yapısını aktarıyor yazarımız.Böylece bir batılının gözünden Osmanlı İmparatorluğu’ nu izliyoruz. Batının orta çağ karanlığı ile Osmanlı kültürünü kıyaslama şansımız oluyor. Zaten Balbi sürekli kendi kültürü ile Osmanlı medeniyeti arasındaki farkları gözümüzün önüne seriyor. Bu kısımları okurken özellikle devletin üst kademelerinde yer alan insanların eğitimine bir kez daha hayran kaldım.Sadece İngilizce bildiği için kültürlü saydığımız devlet adamlarımızı düşündükçe,birkaç dil bilen,matematiğe,müziğe,mimariye,edebiyata meraklı ve kabiliyeti olan o dönem yöneticilerini özlemle andım desem yeridir.(Burada bir parantez açma gereği duydum maalesef.Maalesef diyorum çünkü birbirimizi parantezler olmadan anlayamıyoruz.Ben açıklama yapmadan beni anlayacak insanların ise bu paranteze ihtiyacı yok.Özlediğim o dönemin rejimi veya yöneticileri değil.Yöneticilerin eğitimi.)
Son zamanlarda diziler sayesinde harem entrikalarından ibaret sanılan Osmanlı İmparatorluğu’ nun iade-i itibarı gibi bu kitap aslında.

Düşünün 19 yaşında bir padişah,Avrupa’da tanınan adıyla Büyük Türk,Arapça,Farsça,Latince,Yunanca,İtalyanca,Slavca biliyor. Fethedeceği şehir için kullanacağı topların (şahi topları)çizimlerini kendi yapıyor. Şiirler yazıyor(Avni mahlasıyla). İstanbul’u fethettikten sonra dünyanın dört bir yanından bilim adamı, şair, ressam v.s çağırarak şehri bir kültür abidesine çeviriyor. Bütün bunları yapan padişaha sahip Osmanlıyı sadece haremle anmak sizce de çok zalimce değil mi?Ki saydığım sadece bir padişahın özellikleri.

Neyse dönelim ana temaya.Yani İstanbul’un fethine.İstanbul’un fethi uzun süren ve çok cephede gerçekleşmiş bir savaş.Bu yüzden anlatması da zor ama yazarımız bu zorluğun üstesinden gelmiş.
İskender’in Meryem’e kavuşma hayalleriyle, Alberti Balbi’nin ruhsal çalkantılarıyla ve hep adını andığımız,hani o son nefesiyle burçlara Osmanlı Sancağı’nı dikerek ölümsüzleşen Ulubatlı Hasan’ın ortaya çıkışıyla, okurun dikkatini canlı tutmayı başarmış yazarımız.Sıkıcı bir tarih kitabından ,sonuna kadar merakla okuduğumuz bir macera kitabına çevirmiş konuyu.Tüm savaş sahnelerinde okurun yüreğini ağzına getirecek kadar da iyi kullanmış dili.

Bu değerli kitabın yazarı Beyazıt Akman 1981 doğumlu.Kitabı 2009 yılında yazmış.Yani 28 yaşında. Kitabı yazmak için 5 yıl harcamış.Şuan Amerika’da New York Üniversitesi’nde dersler veriyormuş.Genç yaşta yıllarca araştırma yaparak bir tarihi roman yazmış olan Beyazıt Akman’ı gerçekten tebrik ediyorum.

Dünyanın İlk Günü kitabı İmparatorluk serisinin birinci kitabıydı.Şimdi ikinci kitabı olan Son Sefarad’a başladım.Ve eğer yazarımız ilk kitabındaki çizgiyi bozmamışsa ruhumda iz bırakan yazarlar listeme onu da ekleyeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder