15 Haziran 2017 Perşembe

Doğu'nun Limanları - Amin Maalouf

Üniversite yıllarında Semerkant kitabıyla tanıştığım Amin Maalouf’un,  Doğu’nun Limanları kitabını yine o yıllarda okumuş ve çok beğenmiştim. Kitabı tanıtabilmek için tekrar okudum hem de hiç sıkılmadan. Siz bir kitabı birkaç kez okur musunuz, bundan sıkılır mısınız bilmem ama ben sevdiğim bir kitabı tekrar tekrar okuyabilirim. Aslına bakarsanız bu durumda aynı kitabı tekrar okumuş olmuyoruz. Yaşımız, hayat tecrübemiz, o anki duygularımız yüzünden her okuduğumuzda başka bir dünya seriliyor önümüze.

Kitabı ilk okuyuşumda, yaşanan savaşlar daha çok dikkatimi çekmişti. II.Dünya Savaşı, Almanya’ nın Fransa’ yı işgali, Yahudi soykırımı, patlak vermek üzere olan İsrail- Filistin savaşı… İlk gençliğin verdiği ateşle, sadece olay odaklı okumuştum kitabı ve savaşları insana indirgeyemeden her şeye isyan etmiştim.

Şimdi okurken anlıyorum ki savaşın kötü yönünü göstermenin en etkili yolu sayılar ve isimler değil. Hangi ülkelerin savaştığının, kaç kişinin öldüğünün önemi yok. Bir kişi de ölse bin kişi de ölse, aynı acıyı hissedebilmek gerekiyor. Ayrıca yazar bu kitapta savaşın, insan hayatını  öldürmeden de mahvedebileceğine tanık ediyor bizi. Yazar arka planda verdiği savaşın merkezine bir insanın içler acısı öyküsünü koyarak uyarıyor bizi. Savaşlarda kaybeden hep insanlıktır cümlesinin altını çiziyor böylece.

Kitabımızdaki olayların başlangıcı ta Osmanlı’ya dayanıyor. Babasını bilekleri kesilmiş halde( Sultan  Abdülaziz olduğunu tahmin etmişsinizdir zaten) gören İffet’in çığlığıyla başlayan olaylar, İffet’i tedavi edeceğine inanan Ermeni doktor Kitabdar’ın onunla evlenerek Adana’ya yerleşmesiyle devam ediyor. Böylece kahramanımız İsyan’ ın tohumları da atılmış oluyor. İsyan, Müslüman İffet ile Ermeni doktorun torunu. Babasının Yahudi bir kızla evlenmesiyle, dededen Ermeni, anneden Yahudi olarak, tam Doğu Akdeniz karmaşasına yakışır bir soy ağacına sahip oluyor İsyan. Kahramanımızın adı İsyan. İsyan, çünkü      babası onu bir devrim önderi yapma hayaliyle yaşıyor. Babasının hayalinden oldukça uzakta olan İsyan, bu hayalin esiri olmamak için Fransa’ya gidiyor. Ve babasının hayal ettiğinden de önemli bir devrimci olarak yıllar sonra Beyrut’a dönüyor. Buna kaderin bir cilvesi mi desek yoksa kendini gerçekleştiren kehanet mi bilemedim. Yahudi bir kızla evlenen İsyan, İsrail-Filistin savaşının kurbanı oluyor ama ölerek değil,daha kötü bir şekilde.

Savaşın acımasızca ayırdığı bu çift, aralarındaki birkaç kilometreye rağmen 20 yıl görüşemiyorlar. Düşünsenize, sevdiğiniz kadın sadece birkaç kilometre ötede, üstelik çocuğunuzu taşıyor ama ona ulaşamıyorsunuz. Sebebi ne? Vadedilmiş topraklara sahip olma arzusuyla yanan gözü dönmüş devletler. Hangi toprak bir insanı çocuğundan  ayırmaya değer ki. Hangi toprak bir insan hayatından daha değerli ki. Hele ki sonunda toprak olacağımız bu kadar aşikarken. Delirmemek işten değil.

Ve İsyan da deliriyor.Kardeşinin de çevirdiği entrikalarla, 16 yıl bir akıl hastanesinde,  ilaçların gölgesi altında, zihnini uyuşturmalarına izin veriyor.

Ta ki , hiç beklemediği biri gelip onu uyandırana kadar. İsyan’ ı kimin kurtardığını kitabı okuyarak öğrenin. Ama sonuca da odaklanmayın. Maalouf’ un akıcı dilinde kaybedin kendinizi, sis perdesi arkasında verilen savaşları görmeye çalışın, bir hayatın nasıl bir hiç yüzünden heba olabileceğine tanık olun. Ve kadınların, özellikle annelerin zor durumlarda ayakta kalabilme yetisine hayran olun.

Maalouf’ u daha önce okumadıysanız size şöyle bir yol haritası önerebilirim:

Semerkant’la başlayacağınız yolculuğa, önce Yüzüncü Ad, sonra Doğu’ nun Limanları, sonra da Afrikalı Leo ve Tanios Kayası kitaplarıyla devam edin.Doğu’dan Uzakta kitabıyla da yazarın deyimiyle eve dönüş yapın. İyi okumalar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder