27 Mart 2018 Salı

Kırlangıç Çığlığı - Ahmet Ümit


                                                                         
            Çocuk tacizcilerini öldüren bir seri katil, kızı organ yetmezliğinden öldüğü halde organ kaçakçılığından servet yapmış bir doktor, kendi çocuklarının organlarını satıp yaşamaya çalışan Suriyeli mülteciler… Hepsini bir romanda harmanlamış Ahmet Ümit.

            Konu çocuk taciziyle ilgili olunca önce biraz önyargılı yaklaştım kitaba. Son zamanlarda yaşananlar yüzünden mi bu konuyu seçti, nasıl olsa dikkat çeker diye mi düşündü yazar dedim. Ama okurken fikrim değişti. Bu kitap sadece bir polisiye değil, aynı zamanda toplumun bu konudaki tepkisini doğru yönlendirebilecek bir kitap olmuş.

            Öncelikle şunu söyleyeyim; Baş komiser Nevzat,yardımcısı Ali ve güzel kriminologumuz Zeynep yine karşımızda. Baş komiser Nevzat bu kitapla birlikte iyice ete kemiğe büründü benim için. Ahmet Ümit edebiyatımızda sık rastlanmayan bir şeyi çok iyi başarıyor. Bir karakteri birden fazla kitapta kullanmak öyle kolay değildir. Yazılan her kitapta, öncekilerle çelişmemelidir o karakter. Yazar, eğer kendi yarattığı kahramanı iyi tanımazsa, karakter kitaba uymaz, iğreti kalır. Ama Baş komiser Nevzat ve ekibi tüm kitaplarda tam bir uyum içindeler.

            Bu sıkı ekibimiz bu kez çocuk tacizcilerini öldüren bir seri katilin peşindeler. Seri katil ülkemizde sık rastlanmayan bir kavram olduğu için daha da ilgi çekici olmuş kitap. Körebe, yani katil, kendine has ritüellerle 2012 yılında 12 kişiyi öldürmüş, inzivaya çekilmiş, 5 yıl sonra ise tekrar ortaya çıkmıştır. Ama son işlenen cinayetleri gerçekten Körebe mi işlemiştir? Yoksa başka bir katil daha mı vardır?

             Yazarımız katil kim acaba diye okuru heyecan içinde bırakırken, aynı zamanda çocuk tacizcileriyle ilgili de çok doğru tespitler yapmış. Çocuk tacizcilerini öldüren bir katil ile ilgili ne hissetmeliyiz? Öldürülenler hak etmiş mi demeliyiz? Yoksa onların da bir zamanlar çocuk olduğunu ve büyük ihtimalle çocukken tacize uğradıklarını mı düşünmeliyiz? Bu sorulara da cevap arıyor kitap. Ayrıca çocuk taciziyle ilgili her haberden sonra, bunları meydanda sallandırmalıyız şeklinde yaptığımız yorumların ne kadar basit ve sorunu çözmeyen bir yaklaşım olduğunu, kötüyü yok etmenin kötülüğü yok etmediğini, tacizcilere anlayış göstermekle onları anlamaya çalışmanın farklı şeyler olduğunu, tacizciyi ortadan kaldırmakla bu işin son bulmayacağını, suçluyla mücadele etmenin kolay olduğunu, asıl zor olanın ve yapmamız gerekenin suçla mücadele olduğunu çok güzel anlatmış yazarımız.

            Ahmet Ümit’in kitapları arasında en beğendiğim bu kitap oldu. Cesurca yazılmış ve toplumsal bir sorunun kökenine inmeye çalışan çözüm odaklı bir roman olmuş. Ama kitapta yer almayan, çocuk tacizi kadar önemli olan, belki de çoğumuzun farkında olmadan yaptığı,aslında düpedüz istismar sayılan davranışları da düşünmeliyiz.

            Önce kendimizi bir sorgulayalım. Çocuklarımızı, özellikle kız çocuklarımızı adeta küçük bir kadın gibi giydirip, sosyal medyada sergiliyor muyuz ya da sergileyenleri beğeni yağmuruna tutuyor muyuz? Küçücük bedenlerin, korku, şaşkınlık veya izleyenlerde merak uyandırabilecek hallerini videolara çekip izlenme sayımızı arttırmaya çalışıyor muyuz? Çocuğumuzun her anını sosyal medya aracılığıyla yayınlayarak, onları bir araç olarak kullanıyor muyuz? Eğer bunları yapıyorsak, biz de istismarcı olmuyor muyuz?

            İstismar sadece çocuk bedenini zevk aracı olarak görmekle olmuyor. Tacizcilerin psikolojisini ne kadar çabalasam da anlayamıyorum zaten ama “normal” ebeveynlerin farkında olarak ya da olmadan yaptıkları bu davranışların nasıl istismar olarak görülmediğini hiç anlayamıyorum. Biz yetişkinler şunu iyice anlamalıyız ki, dünyaya getirdiğimiz çocuklar bizim oyuncaklarımız değil, onlar sağlıklı yetişirse sağlıklı bir toplum olmamızı sağlayacak olan bireylerdir.

            Neyse ben konuyu biraz dağıttım sanırım, kitaba geri dönecek olursak, Ahmet Ümit seri katilin peşinde koşarken muhalif söylemlerden de kaçınmamış. “Alçaklıkların en rezili siyasi alçaklıktır.Buna bir de mezhep ve dini karıştırırsan, bildiğin şerefsizlik çıkar ortaya… İşte şu anda onu yaşıyoruz.Üstelik bunun bedelini, bütün millet ödüyor… Bari zavallı Suriyelilere yardım edebilsek.Onu da yapamıyoruz.Sus , sus, daha fazla konuşturma beni..”
“Kendisinden olmayanlara yaşam hakkı tanımayan idarelerde  önce polis teşkilatı kirlenirdi.” Sözleriyle mevcut idareye dokundurmalar, Suriye politikasına göndermelerde bulunmuş.

            Ayrıca sizde de oluyor mu bilmiyorum ama Ahmet Ümit’i okurken İstanbul için üzülüyorum. Satır aralarında görünen İstanbul resmi içimi acıtıyor. Çirkin binalar, çarpık yapılaşma, insanın zamanını ellerinin arasından çalan o yoğun trafik… Her yaz İstanbul’a gidip orada kaldığım süre zarfında bile bu kadar fark etmiyorum bir şehrin gittikçe yok oluşunu.

            Ha bir de kitabın adının neden Kırlangıç Çığlığı olduğu meselesi var. Bunun cevabını da okumak isteyenler bulsun. Ayrıca ben katili doğru tahmin ettim.Üstelik o karakter ilk göründüğü anda. Bakalım sizin tahmininiz de doğru çıkacak mı? İyi okumalar.

           


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder